BiriktirmeKutusu

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Türkiye

Çarşamba, Şubat 25, 2015

113 * 50 DEN SONRA NELER YAPILMALI?

(*  Bence yaşsız bir yazı ya da +18 diyebiliriz:)) ama o yaslarda hicbir genc anlamaz ve kabul etmez bunları, ancak 30 da falan:) Genel kuraldır ya hicbir nasihat ise  yaramaz  hayatta, illa tecrubeyle yasanıp ders alınacaktır ya, ve iste aynen hayat budur ya:) Kuguu)

50 DEN SONRA NELER YAPILMALI.
50'lerden itibaren bırakmanız gereken 10 şey"


 Hayat çok kısa. Ya da çok uzun. Nereden baktığınıza bağlı.
Ama logaritmik bir ilerleyişi olduğu kesin.
Yani yaşamın çocukluk-gençlik döneminde yılların araları çok çok uzun ama yaşlandıkça feci kısalıyor. 6 yaşla 10 yaş arasında neredeyse asırlar varken, 45 ile 49 arası bir göz kırpmalık mesafe sanki.
O yüzden de ilerleyen yaşlarda hayat daha kıymetli geliyor hepimize. Acayip uçucu olduğu için.
Yabancı bir internet sitesinde "50'lerden itibaren bırakmanız gereken 10 şey" konulu bir yazı görünce, ilgilendim haliyle. Ve sizlerle de paylaşmak istedim.


1... Eski eşinizden ya da sevgilinizden nefret etmeyi bırakın.
Nefret insanı sinsi sinsi kemiren bir duygudur. Son günlerin moda deyimiyle "affetmeyi öğrenin". Affedemiyorsanız, en azından "kayıtsız kalın". 


2... Dedikoduyu ve başkaları hakkında kötü konuşmayı bırakın.
Artık lisede değilsiniz. Dedikodu sizin için enerji ve zaman kaybından başka bir şey değil.


3... Minnet duymama huyunuzu bırakın.
Size iyi davrananları değil, kötü davrananları önemseme ve sürekli bunları gündemde tutma huyunuzu bir tarafa bırakın. Kızınızın ya da oğlunuzun doğum gününe, nişanına, nikahına kimlerin gelmediğine değil, kimlerin "geldiğine" odaklanın. Size kazık atanları değil, hoşluk yapanları "parlatın".


4... "Ümitsiz vaka" arkadaşları bırakın.
Herkeste vardır öyle bir ya da iki arkadaş. Sürekli bir takım dertlere batıp çıkarlar ve her battıklarında size koşup saatlerce kafanızı ütülerler. Ama söylediğiniz hiçbir lafı da iplemezler. Ayrıca, siz zor durumda kaldığınızda nedense hiç ortalarda görünmezler. Gençken tamam da, 50 yaşından sonra kıymetli vaktinizi böyle boş işlerle harcamayın. 


5... Karmaşayı bir tarafa bırakın.
İnsan 50 yaşına yaklaşırken, neyin değerli neyin daha az değerli olduğunu az buçuk anlıyor. Aile, gerçek arkadaş(lar), dost(lar) ve sizin için gerçekten anlamı olan bir "iş". Gerisi hakikaten kuru gürültü. Dolaplar dolusu giysiye ve elli tane ayakkabıya da ihtiyacınız yok, laf olsun torba dolsun misali sosyal aktivitelere de. Ve ruhunuzu öldüren bir işe de.


6... Kafası karışıklığı iyi bir şey sanmayı bırakın.
"Karmaşık insanlar" ilginçtir. Ezbere konuşmazlar, her davranışlarının bir nedeni vardır. Bilgileri süs gibi durmaz üstlerinde, içselleştirmişlerdir. Onlar sayesinde yeni bakış açıları keşfederiz, zenginleşiriz. Ama "kafası karışık insanlar" ilginç değildir. Hayatı çorbaya çevirmekten başka işe yaramazlar.


7... Daha fazlasını istemeyi bırakın.
Mutlu insanların ortak sırrı, ellerinde olanın kıymetini bilmeleridir. Elindekinin kıymetini bilmiyorsan, daha fazlasını istemenin bir anlamı yok, çünkü o da seni mutlu etmeyecek. Daha da fazlasını isteyeceksin.


8... Şu fazlalık 10 kiloyu bırakın.
40'ların sonundasınız ve 5-10 kilo fazlanız var... Derhal o kiloları bir yerlerde bırakın. Yürüyüşte, yüzmede, spor salonunda... Fark etmez. Sorun "estetik" değil, sağlık. Fazla her kilo 50'lerden itibaren sağlık açısından bir tehdit çünkü.


9... Her şeye evet demeyi bırakın.
Kimsenin kalbini kırmamak ya da sevimli görünmek adına, olur olmaz her isteğe "evet" demeyi bırakın. Sizi zorlayacak, size ters gelen, sizi gerecek hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Hele 50 yaşından sonra!


10... Yaşlılıkla ilgili klişe düşünceleri bir tarafa bırakın.
Nasıl bir orta yaş ve yaşlılık dönemi geçireceğinize kendiniz karar verin. Canınız istiyorsa ve paranız varsa Küba seyahatine 60 yaşında da gidersiniz, sörf yapmaya 50 yaşında da başlarsınız, kime ne?

Pazar, Şubat 15, 2015

112 * DINLEMEK LAZIM

Huzurlu ve Sağlıklı Olmak için....

AZALTIN:
Yediğiniz yemeği, yemeğin tuzunu....
Çayın şekerini, kullandığınız eşyaları....
Harcadığınız parayı, boşa geçen zamanı....
Gözyaşlarını, kafaya taktıklarınızı....
Kıyafetlerinizi, kuruntularınızı.....
Bilgisayar başında harcadığınız vakti....
Telefonla uğraştığınız süreyi....
İnsanlardan beklentilerinizi, televizyon izlemeyi.


BIRAKIN:
Şikayet etmeyi, çekingenliği....
Rezil olma korkusunu, mazeret üretmeyi....
Başkaları için yaşamayı, yapamam düşüncesini....
Olumsuz düşünmeyi, olumsuz kelimeleri....
Surat asmayı, ön yargıyı....
Herkesi eleştirmeyi, herkesi düzeltmeyi çalışmayı.


ÇOĞALTIN:
Gülümsemeyi, sevmeyi....
Olumlu düşünmeyi, dua etmeyi....
Şükretmeyi, ayaklarınızın toprağa temasını....
Renkli giyinmeyi, sizi iyi hissetiren müzikleri....
İçtiğiniz su miktarını, çocuklarla geçirdiğiniz vakti....
Teşekkür etmeyi, selam vermeyi...
Özür dilemeyi, mazur görmeyi....
Alttan almayı, sevginizi hak edene vermeyi....
İstikrarınızı, hayal kurmayı....
Güzel söz söylemeyi, kitap okumayı....

Pazar, Haziran 29, 2014

111* ÖĞRENDİK Mİ???


YAŞ 5
Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu
öğrendim.

YAŞ 7
Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim....


YAŞ 12
Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak
olduğunu öğrendim.

YAŞ 13
Annemle babamın elele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima mutlu
ettiğini öğrendim.

YAŞ 15
Bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.

YAŞ 18
İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu
öğrendim.

YAŞ 24
Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.

YAŞ 33
Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu
öğrendim.

YAŞ 36
Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil benim kendi
hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.

YAŞ 38
Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından
anlayabileceğimi öğrendim.

YAŞ 41
Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini
öğrendim.

YAŞ 44
Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.

YAŞ 46
Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi
öğrendim.

YAŞ 49
Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin
yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.

YAŞ 50
Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini
öğrendim.

YAŞ 53
İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.

YAŞ 55
Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini
öğrendim.

YAŞ 64
Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına
veremeyeceğimi öğrendim.

YAŞ 70
İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.

YAŞ 82
Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına basağrısı olmamam gerektiğini
öğrendim.

YAŞ 90
Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu
öğrendim.

YAŞ 95
Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.

Cuma, Haziran 27, 2014

110 * BEDEVI VE HIRSIZ


Devesiyle çölde giden bir bedevi güçlükle yürüyen, dudakları susuzluktan kurumuş bir adama rastlamış. Adam su istemiş inleyerek. Bedevi devesinden inip ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.


Bedevi arkasından bağırmış: “Tamam deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma.”

Isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp nedenini sormuş.

“Eğer anlatırsan” demiş bedevi, “bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.”

Pazartesi, Ocak 20, 2014

GERCEK HAYVANSEVERLERE ITHAF EDIYORUM

ARKADAŞLIĞIN CENNETİ Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir trafik kazasında birlikte ölmüşlerdi. Hikaye bu ya, gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar. Adam çok susamıştı. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: ‘Afedersiniz! Burası neresi?” Kadın ona gülümsedi: ‘Burası cennet efendim!” Adam bunun üzerine sevinçle, ‘Harika!” dedi. ‘Peki, bana biraz su verebilir misiniz? Çok susadım da!” Kadın cevap verdi: ‘Elbette efendim, içeri girin. İçerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz.” Böylece adam köpeğine, ‘Haydi içeri giriyoruz!” diyerek kapıya yürüdü ama kadın onu birden durdurdu: ‘Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez. Hayvanları içeri almıyoruz!” Bunun üzerine adam bir an durdu, düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam tersi yönünde yürümeye koyuldular. Bir müddet geçtikten sonra kendilerini bu defa tozlu ve çamurlu bir yolda buldular, yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı. Adam sordu; ‘Afedersiniz! Bana biraz su verebilir misiniz?” Dede, ‘içeri gel!”dedi, ‘Kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var.” Adam tekrar sorar; ‘Peki, arkadaşım da benimle gelip oradan su içebilir mi?” Dede, ‘Tabi” dedi. ‘Çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın.” Bunun üzerine adam kapıdan girdi, biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu. Adam çeşmeden, köpekte oracıkta ki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler. Derken adam girişte bekleyen dedeye sordu: ‘Su için çok teşekkür ederim. Peki burası neresi?” Dede, ‘Burası Cennet!” dedi. Bunu duyan adam şaşırdı: ‘Ama nasıl olur? Az önce burası gibi kırık olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da cennet olduğunu söylediler?” Dede, ‘şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?” dedi ve devam etti ‘ama orası cehennem!” Adam iyice şaşırmıştı: ‘Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz?” Dede gülümsedi: ‘Kızmıyoruz. Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları cennetten uzak tutuyorlar.”

Cumartesi, Mayıs 11, 2013

108 * BAHAR TEMIZLIGI LAZIM:)


Bahar temizliği




Yazmayan kalemleri,

Sayfası bitmiş defterleri,

Kulpu kırık fincanları,

'Zayıflayınca giyerim' kotunu,

Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri,

Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl tamir

olur dediğiniz o sandalyeyi,

Dibi kararmış tencereyi

Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o

anahtarları,

Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz

verdiğiniz fotoğrafı,

Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini (kaset mi kaldı allah aşkına)

Atın.

Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?

Şimdi ihtimalleri atın.

'Olacaktı, son anda olmadı'ları atın, olmamış işte.

Takılıp kaldığınız o günü.

Düşünüp durduğunuz o lafı,

Atın.

Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son

görüntüsünü,

Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o 'olayı'

Atın.

O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini

Kestiğiniz eski gazete küpürünü

İçinizi kemiren o ukteyi

Atın.

Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün.

Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz, dışarıdan bir döner söyleyin daha iyi.

Buzdolabının üzerindeki diyet listesini (faturaların altında duruyor) ve

Depodaki koşu bandını,

Atın.

Cevabı olmayan soruları

Kaçırdığınız fırsatları

Atıldığınız işleri

Beceremediğiniz ilişkileri

Kişisel gelişim kitaplarını

Atın.

Arkanızdan konuşanları,

Önünüzü kapayanları,

Alamadığınız terfiyi

Oturamadığınız evi

'Şimdiki aklım olsa'ları

Aldığınız en kötü karneyi

Hatta en iyi karneyi

Çalışmayan saatleri

İşe yaramayan fikirleri

Kaçan trenleri

Zamansız yaşlandıran dertleri

'O gün' olanları.

Halının altına süpürdüklerinizi

Dolabın dibine iteklediklerinizi

Atın.

Bakın,ne güzel güneş çıktı....

                                                    ( Anonim )





Çarşamba, Mayıs 01, 2013

107 * HIKAYE BOYLE...


Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.

Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.

Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .

Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.

- Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takipetmektedir.

Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.

Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.

Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur.Ses çıkaramaz.

Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.

Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:

'Kabak aşağı, kabak yukarı.'

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki,

gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.

Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:

- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!



Hikâye böyle...

Ama hayat da böyle...

Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduğunu, bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardı r ...

ömrünüz güzel olsun....